HAYVAN HAKLARI İÇİN ÇALIŞMAK DEMEK; O CANLILARIN YAŞAMINININ EGOLARIMIZDAN ÖNCE GELMESİ DEMEKTİR.
AMA BAZEN KENDİNE EGEMENLİK ALANI ARARKEN YOLUNU ŞAŞIRAN DA OLUR; AMAÇLARINIZIN EGOSUNA KURBAN GİTTİĞİNİ ANLADIĞINIZDA, YENİDEN BAŞLARSINIZ...
Onlarla her alanda karşılaşırsınız. Kasabanın şerifi gibidirler ama gözleri daha yükseklerdedir. Öyle duruşları vardır ki; Okulun en çalışkan, en güzel, en ilgi çeken kızı O imiş duygusuna kapılırsınız. Herkes ona hayran, peşinde deli, divanedir.
İlk söze o atılır, herşeyi o bilir ve en iyisini o yapar. Onu yeni tanıyanlar, önce "dört dörtlük" biri ile arkadaş olduklarını sanarak heveslenirler. Ama zamanla bakarlar ki ; Hayranlıkla etrafında dolandıkları kız; onları etrafında egosunu tatmin etsinler, daha görünür kılsınlar diye tutmaktadır.
Bu masaldaki; küçük, unutulmuş kasabasının "b*... kraliçesi", arkadaşları razı olduğu halde; sadece başrolle yetinmemekte, bütün rolleri üstüne almak istemekteymiş. Hem baş rolü, hem yardımcı rolleri pek ala yapabilirmiş. Arkadaşları, figüran olmak gibi dertleri olmadığı için, onun bu kaprislerini, her role atlamasını gülümseyerek izlerlermiş...
Hırslı, çalışkan kızımızın öne çıkmasına, birlikte düzenledikleri bahçeye sahip çıkmasına sevinirlermiş.
Ama bu kızımıza yetmezmiş; kazara kameraya takılan bir figürana bile tahammül edemez, " neden? " diye bağırırmış. "Ben çalışıyorum, ben yapıyorum, en iyi ben konuşuyorum, neden o figüran orada göründü?"
Sağa, sola emirler yağdırır, ayak işlerini gördürür, sonra da ben bunları yaptım, diye övünürmüş. Öyle çok konuşurmuş ki, onun aradığını anlayan telefonun sesini kısarmış...
En iyi o, en çalışkan o, en hasta olan da o imiş... Karşısındakinin bir beni olsa, "ben de neden iki tane ben yok" diyecek kadar yarışmacıymış...İnsanlar onunla arkadaş olmaktan vazgeçseler de; birzamanlar birlikte hazırladıkları bahçeyi yaşatmak için ona katlanırlarmış.
Ama o yine de anlamazmış... O bahçede; "Arkadaşım" dediğinde, "buradayım" diyecek arkadaşı kalmadığını...
Herkesin sabrının da bir sınırı varmış...Gün gelmiş o sabır taşmış...
Kıymetini bilmediği "arkadaşları", kızımızın, birlikte iş yapmak, arkadaşının düşüncesine saygı gösterip dinlemek gibi bir niyeti olmadığını anlayıp, bahçeden birer birer çekilmişler. Kızımız bu durumdan ders çıkarmak yerine, bahçede çiçeklerin solmasından dolayı başkalarını suçlamış.
Ama; kendisine rol veren yönetmenler için süslenmekten de geri kalmamış. Arka tarafta bahçede çiçekler solarken o kameriye yaptırmış, mesela...
Tabi o böyle boy boy resimler çektirip herşeyleri tek başına
hallederken; "figüran" olarak bile görmediği insanlar ( kızımızın miniminnacık arrrrkadaşşlarııı) halı dokuyan kızlar gibi sessizce ve birlikte elele vererek çalışıyorlarmış.
Onun " kış geldi, çiçekler ondan soldu... su döktük, fazla geldi... yeni çiçek ısmarladık, gelecek" masalları devam ederken, onlar bahçede kalan çiçekleri kurtarmak için "ona rağmen" çalışıyorlarmış.
Hükümranlık söz konusu dolunca, değerler tatile çıkarmış... Onun için varsa yoksa, bataklığın ortasındaki tahtı imiş.
O yüzden ; "bahçem de bahçem..." krallığım da krallığım diye dövünüp, bahçeyi düzeltmeye çalışanlara zarar vermeye devam ediyormuş...Keşke, kızımızın bir dostu olsa da; bu masalın bittiğini ona söylese, söyleyebilse...
( Gerçi dinlemediği için, anlamaz da)
Ne işyerinde, ne de okullarda; "hep ben" tavrı yüzünden sevilmeyen bu tipler için yapacak bir şey yoktur. Hırslı oldukları için; tanınıncaya kadar en iyi olduklarına inandırsalar da, bu algı çok uzun sürmez. Ve sonra pullar dökülür... "takke düşer, kel görünür." :)
Kendilerine hükümranlık alanı yaratacak her fırsatı iyi değerlendirdikleri için, yeni insanları örümceğin sinekleri yakalaması gibi yakalamakta ustadırlar. Ve karşısındaki zavallıları "mağdur olduklarına" ta ki kendileri mağdur olana kadar çok iyi inandırmak gibi yetenekleri vardır.
O; Patrick Suskind'in meşhur romanındaki baş karakter Grenouille gibidir. Kokusu olmadığı için başka insanların kokusuna ihtiyacı vardır; Ve buna sahip olmak için herşeyi yapabilirler ama asla sevilmezler. Belki de sırf bu nedenden dolayı, O'na merhamet göstermek gerekir. Yeter ki, bahçemizdeki çiçekleri soldurmasın...
“Kanaatten hiç kimse ölmemiş, hırsla da hiç kimse padişah olmamıştır” (Mesnevî, V, 2398). f)
Not : Adı geçen romanın adı Koku'dur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder