31 Mayıs 2013 Cuma

"SU İÇERKEN YILAN BİLE DOKUNMAZMIŞ"

Başka dillerde var mı bilmiyorum ama bizim dilimizde var olan " Su içerken yılan bile dokunmaz" deyişi, Suyun canlılar için önemini ve suya gösterilen saygıyı anlatır.

Bu saygının giderek yok olduğunu gördükçe; Dindarlığın görsel olarak artmasına rağmen, Allah'a gösterilen itikatın sahte olduğu duygusunu yaşıyorum. Çünkü; tüm din kitapları içinde sadece Kur'an da Allah tüm canlılar alemine "KULLARIM" diye seslenmektedir. Allah'ın kul olarak kabul ettiği hayvanlara, kötü muamele eden, onları aç ve susuz bırakan, bir kaç vicdanlı insanın, hayvanlar içsin diye sokaklara bıraktığı su kaplarını deviren, çöpe atan, insanların var olduğunu ve bu suçlara katılmayan diğer insanların da sustuğunu gördükçe dehşete kapılıyorum.
Günlerdir yağmur yağmıyor. Toprak kurumaya başladı, kuşlar, karıncalar, kelebekler, kediler, köpekler su bulmak için çok uzun yol katetmek zorundalar. Ben de aldım elime su bidonunu, bir kaç yoğurt kabını, kendi sokağıma boydan boya yerleştirmek için yola çıktım. Ve ....
Apartmanın birinden bir adam seslendi " - Yenge bizim apartmanın önüne koyma, köpekler geliyor" dedi.
"-Köpekler buradan geçiyorlar, suyun başında durmuyorlar"
dedim ama o yine de anlamadı.
Oysa sudan yararlanacak olanlar sadece köpekler olmadığı gibi, hangi köpek, gün boyu herhangi bir su birikintisinin başında beklerken görülmüştür. Cahil insan, öğrenmeye niyet etmediği gibi, başkalarına da zarar veriyor.






Kapının önüne su koymayınca, kızana gelmiş dişinin peşine takılan o köpek sürüsü, sokaktan geçmeyecek mi?  Gel de anlat, anlatabilirsen. Kızan dönemine giren dişi bir köpek için sahipli sahipsiz erkek köpekler en az 9 km.öteden gelirler. Özellikle, geceleri toplanabilecekleri alan ararlar. Bu alanları su kaplarına göre değil, rahat yerleşebilmelerine göre seçerler. Her taraf bina dolduğu için, bulabildikleri inşaat sahası, küçük bir fındık bahçesi onlar için hazine değerindedir. Aralarında kavgalar da çıkar ve gecenin sessizliğini köpek havlamaları böler. Yapılacak en iyi şey; kızana gelen dişinin o bölgeden aldırılarak barınağa götürülmesidir.

"BURADA SUSUYORLAR, HESAP GÜNÜ KONUŞACAKLAR!"
MERHAMETLİ İNSANLAR, VİCDANSIZLARIN ENGELLEMELERİNE RAĞMEN, KAPINIZIN ÖNÜNE BİR KAP SU KOYMAYI UNUTMAYINIZ.

Gece havlamalarının 2 nedeni vardır; 1. si kızana gelen dişinin peşine takılanlar 2. si yiyecek bulma umuduyla saklandıkları yerlerden çıkan köpeklere mahallenin köpeklerinin saldırmasıdır. 

Dişinin alınması ile birinci sorun, köpeklerin saklandıkları yerlerde beslenmeleri sağlanarak da ikinci sorun çözülebilir. Yeter ki insanlık olsun.

BİLGİ SAHİBİ OLURSANIZ, GEREKSİZ YERE ŞİKAYET EDEREK, HAYVANLARA ZARAR VERMEMİŞ OLURSUNUZ.

KÖPEKLER 6 AYDA BİR OCAK-NİSAN VE AĞUSTOS ATLARINDA KIZANA GİRERLER. KIZAN DÖNEMİ 12 GÜN SÜRER VE BU DÖNEM BOYUNCA 9 KM. UZAKLIĞA KADAR KOKUYU ALAN ERKEK KÖPEKLER DİŞİNİN ETRAFINDA TOPLANIRLAR. ERKEK KÖPEKLER DİŞİYİ KISKANDIKLARI İÇİN KİMSEYİ YANLARINA YAKLAŞTIRMAK İSTEMEZLER. BU YÜZDEN AGRESİF DAVRANIRLAR. BU DÖNEMDE UZAĞINDAN GEÇMEK GEREKİR. AMA YAPILACAK EN ÖNEMLİ ŞEY DİŞİNİN BİR AN ÖNCE BARINAĞA ALINMASIDIR. KISIRLAŞTIRILAN KÖPEKLERDE AGRESİF ÖZELLİKLER DE KALMAZ. 

16 Mayıs 2013 Perşembe

SEN DE ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALISIN!

SOSYAL MEDYA üzerinden "SOKAKTA YAVRU KÖPEK BULDUM, YARIN YA SOKAĞA GİDECEK, YA BARINAĞA" Çığlıklarını gördüğüm zaman kendisine "hayvansever" diyen bu insanların çaresizliğini anlasam da; bir yanım bu insanlara çok kızıyor. Çünkü; "Ya barınağa gidecek, ya sokağa" sözünü; başka bir bakıcı bulup, bu sorumluluktan bir an önce kurtulma isteği olarak algılıyorum. Kurulan "YA sokağa! ya barınağa!" sözü ile diğer hayvanseverlerin, kendisinden daha duyarlı olacağı varsayılarak el altından tehdit edildiğini düşünüyorum.
  
Dün akşam benzer bir durumu yaşadım. Günün yorgunluğuyla televizyonun karşısında uyuklarken telefonum çaldı. Kimin aradığını göremedim ama; arayan kişi " yavru bir kedi bulduğunu ve onunla napacağını bana soruyordu. Açıkça "sen alabilir misin? diye sormasa da Sorusunu " ben bakamayacağım, sen alabilir misin?" olarak algıladığımı " Ben ne yapabilirim, kedi bakım evi olmadığına göre beni aramanın nedeni nedir?" diye sorduğumda tahmin ettiğim gibi, " O zaman aldığım yere bırakacağım" cevabını aldım. 
Eğer yardıma muhtaç bir hayvan bizim karşımıza çıkmışsa, ona yardım etmemiz için bize bir fırsat sunulmuştur, diye düşünüyorum. 
Sokakta buldukları veya evlerinden atmak istedikleri hayvanların sorumluluğunu, Hayvanlara yardım etmek için aktif olarak çalışan insanların üzerine yıkarak sorumluluktan kaçan insanlar, beni, hayvanları sevmediklerini söyleyenlerden daha çok yoruyor ve üzüyor.
Hayvanseverler ve hayvan hakları savunucuları arasındaki Dayanışma duygusunu yıpratmamak için, sorumluluklarımızı paylaşmak ile , sorumluluklarımızı başka bir insana 
( saf ya da salak birine) yıkmak istemek arasındaki farkı çok iyi bilmek gerekiyor. 
Örneğin; Dün bir köpeğin geçirdiği trafik kazasında organize olarak, birbirimize çok güzel destek verdik. Ya da ZEHİRLEMELER  söz konusu olduğunda; saat kaç olursa olsun, anında birbirimize ulaşabilmeli ve o bölgeye koşabilmeliyiz. Ama; 'yolda yavru köpek buldum; yok burda aç bir hayvan var' diye birbirimizi saatli- saatsiz aramanın doğru olmadığını düşünüyorum. Eğer ulaşacağımız hayvansever dostumuzun o an yapabileceği birşey yoksa,
arayıp, burada " hayvan ölmüş" diye haber verip, üzmenin, kendi bozulan psikolojimizi
ona da yansıtmamızın ne BİZE faydası var ne de HAYVANLARA...
Hayvanların gözlerine birkez baktığınızda, onlarla ilgili her türlü sorumluluğu zaten hisseden insanlar olarak; gördüklerimizi görmezden gelerek yaşayamadığımız için hayatımız hiç de kolay geçmiyor. Bizim bu ilgimizi gören insanlar bu durumu çok fazla kullanarak, görmediklerimizi de bize taşıyarak; yükümüzü hafifletmek yerine daha da arttırıyorlar. O nedenle; Onlara söyleyebileceğim tekşey; YAPABİLECEĞİNİZİ YAPIN, YAPAMAYACAĞINIZ DURUMLAR İÇİN DE 153 ZABITAYI ARAYIN. VE VİCDANINIZ VARSA, ZABITANIN O CANLARA GERÇEKTEN SAHİP ÇIKIP, ÇIKMADIĞINI TAKİP EDİN.

   

   

YOLDA ARABANIN ÇARPIP KAÇTIĞI KÖPEK İÇİN SEFERBER OLDULAR.

Bir arabanın çarpıp kaçtığı köpeği, yaralı olarak yolun ortasında gören Aslı Öğretmen, arabasını kenara çekerek, yaralı köpeği hırpalamadan yolun kenarına taşıdı ve hayatta kalması için ona bir şans verdi.
Daha sonra Veteriner hekim Bület Karahanoğlu'nu arayarak destek istedi. Veteriner Hekimimiz yardım çağrımıza hemen koştu ve köpeğe ilk müdaheleyi yaptı.



İlk Müdahale biter bitmez, Mükafat Ata ve Gonca Sazak ile birlikte barınağa götürdük.

Ertesi gün; Aslı Öğretmen, Miner ile birlikte köpeğin durumunu görmeye gittik. Başından yara almasına rağmen ilk 12 saati atlatmış görünüyordu. Eğer 48 saati de atlatıp hayatta kalırsa; BU YARALI BİR KÖPEĞİ O HALDE BIRAKIP GEÇEMEYEN ASLI HANIM VE YARDIMA KOŞAN VETERİNER HEKİM BÜLENT KARAHANOĞLU SAYESİNDE OLACAK.
Bu olaydan hepimiz ayrı ayrı dersler aldık;
1- Yaralı bir hayvan gördüğümüzde; " aman ölmüş nasılsa, kurtulmaz" diyerek geçilmemesi gerektiğini,
2- Hiç birşey yapamıyorsak, üzerinden defalarca araç geçmesin diye kenara çekilmesinin önemli olduğunu,
3- Veteriner hekimlere mutlaka ulaşmak gerektiğini, hiçbirine ulaşamıyorsanız ALO ZABITA 153 nolu telefonu arayarak yardım isteyebileceğimizi,
4- Çarpan aracı gördüysek, plakasının alınmasının önemli olduğunu ( Çünkü köpekle ilgili yaptığınız masrafları trafik sigortası karşılıyor. Karşı taraftan alabilirsiniz.)
öğrendik.

15 Mayıs 2013 Çarşamba

BUGÜNE DAİR NOTLAR

Onlar için umutsuzluğa kapılmak yerine hep çözümler aradık durduk. İnsanlar tarafından dışlandılar biz sevgi gösterdik ve yine biz anlamaya çalıştık onları sevmeyenleri yada onlardan korkanları. Çocuklara hayvan sevgisi vermeye çalıştık aileleri hastalık kapar endişesine kapıldı,aldık aşılarımızı sokak sokak gezdik biz aşıladık. Kimisi sevgi istedi,kimisinin ilaca ihtiyacı vardı kimisinin de yemek ve su bulmaya... Tedavi etmek için kovalamak, aşı yaparken ufak bir ısırığa maruz kalmak,çuvallarla yemek taşımak,onlar için insanlarla tartışmak ve hatta o insanların sabit fikirleriyle savaşmak bile bugün yaşadıklarım kadar zor değildi ve asla olmayacak. Ben onlar için bir çok şeyi yapabilirim. Tek başıma bir köpek dövüşünün ortasına atlayıp durdurabilirim onları mesela. Hiç birinden korkmadım çocukluğumdan beri ne dişlerinden ne de hastalık bulaştırmalarından. Ama bir canlının acı çektiğini görmek konusunda çaresizdim bugüne kadar. Öyle acıyordu ki canım yaralı,hasta bir hayvan gördüğümde kendi psikolojimi korumak adına uzaklaşıyordum oradan ama sızlıyordu içimde bir yanım.
Oysa bugün değiştirdim bunu.




Çözümsüzlük içinde vicdan yapıp birkaç gün sonra unutmaktansa, bugün ilk kez denedim ve Yolda gördüğüm araba çarpmış bir köpek için geri döndüm. İyi ki dönmüşüm çünkü nefes alıyordu. Onu yoldan çektim daha fazla zarar görmesin diye ve çare düşünmeye başladım. İlk iş gönlüne, insanlığına güvendiğim hayvansever dostları aradım. Boş boş bekleyemedim birşeyler yapmalıydım. İş başa düşünce insan soğukkanlı olabiliyormuş meğer.Yarasını temizledim elimden geldiğince. Sonra dostlarımız yetiştiştiler
maddi,manevi,psikolojik her türlü destek olmaya. Veteriner hekimi beklerken birlikte dua ettik o canın yaşaması için. Bizler ve hekim elimizden geleni yaptık ve barınağa götürdük yaralı köpeğimizi. Uyur halde orada bıraktık onu sık sık kontrol etmek sözü vererek. Arabama binip gaza bastıktan sonra bırakabildim gözyaşlarımı ancak. Bugün ilk kez oturduğum yerden ahlayıp vahlamak yerine denedim. Dileğimiz,dualarımız o güzel köpeğin yaşaması için. Ama biliyorum ki onun için gitme vakti geldiyse bile, İnsan denilen varlık tarafından değer gördüğünü biliyor olacak artık. Anlamadığım şey ise;yaralı hayvanlarla daha önceki karşılaşmalarımda sorumlusu ben olmadığım halde yardım edemediğim için ben kendimi affetmezken bu insancıklar nasıl yaşarlar onları yaralayarak,umursamayarak, terkederek, tekmeleyerek ....vs. Anlamıyorum ve hiç bir düşünce sistemi bana içinde yaşadığımız bu topluluğun insan olduğunu anlatamaz. Kızabilseydim onlara nefret edebilseydim eğer savaşırdım, kavga ederdim, bağırırdım ve rahatlardım. Ama kızamıyorum, sadece üzülüyorum bu bencilliklerine. Ve o köpeğe bizi gönderen Allahıma dua ediyorum bu insancıkları ıslah etsin diye...
   

5 Mayıs 2013 Pazar

"SU HAYATTIR"

SUSUZLUĞA NE KADAR DAYANABİLİRİZ?
Vücudumuz su kaybettiğinde, bir an önce suya ulaşmak için yanıp, tutuşuruz. İnsan olmanın ve suyun bol olduğu bir ülkede yaşamanın ayrıcalığı bize yol gösterir ve bir şekilde suya ulaşmayı başarırız.
Çocukluğumuzda çok daha kolay ulaşabildiğimiz suya artık satın alarak ulaşabiliyoruz.
Çocukluğumda 400-500 metrede bir su çeşmeleri vardı, çeşmelerin de sulukları... Bizler kana kana çeşmeden suyumuzu içerdik, onlar da suluklardan...
SUYU ŞİŞELERE, MUSLUKLARA HAPSETTİK VE ONLARI SUSUZ BIRAKTIK!
BELKİ DE İŞLEDİĞİMİZ, ORTAK OLDUĞUMUZ EN BÜYÜK GÜNAHLARDAN BİRİ DE BUDUR! SEBEP OLDUĞUMUZ BU GÜNAHTAN KURTULMANIN YOLU ÇOK DA PAHALI DEĞİL. BELEDİYELER AŞAĞIDAKİNE BENZER SULUKLAR YAPTIRANA KADAR EVLERİMİZİN ÖNÜNE SU KAPLARI KOYMAK... VE ONLARI ALIP ATAN VİCDANSIZLARA RAĞMEN BUNDAN VAZGEÇMEMEK...

AMA EN MÜKEMMEL ÇÖZÜM BÖYLE BİR ŞEY YAPTIRMAK OLURDU.